24 Aralık 2008 Çarşamba

Hayat...

Otobüsle gidiyorum sabahları. Sabah 7'den önce kalkmaya çalışıp soğukta titreyerek biniyorum yeşil otobüslerden birine. Kulağımda bazen Air, bazen Mogwai... Ama uzun zamandır değişmeyen tek şey, kendimi uykuyla uyanıklık arasında sıkışıp kaldığım o yerden kurtarmaya çalışırken gözüme ilişen görüntü: otobüsün buğulu camları...

Bakıp geçilebilecek bir şey belki; ama alamıyorum gözlerimi. Gözlerim kapanırken zihnimdeki tek şey o buğulu camlar oluyor. Otoyolun ışıkları bulanık ve hızlı akıp gidiyor gözleriminin önünden. hiçbir şeyi seçemiyorum onlardan başka. Silemiyorum camı, çünkü dışardan buğulanmış. anlayamıyorum durağıma gelip gelmediğimi. etrafımdaki insanları gözlüyorum sürekli. Kıpırdanmalar başlarsa ben de kalkıyorum yavaş yavaş; ama asla göremiyorum dışarıyı. Otoyol ışıkları da yoksa eğer, tamamen karanlıktayım.

Uzun zamandır düşünüyorum. hayatımı sürekli bir şeye benzetmeye çalışıyorum. Sürekli bir anlam aramaya, hareketlerimin ve kararlarımın bir şeyleri değiştirdiğine kendimi ikna etmeye çalışıyorum. Sanırım bir sonuca vardım en sonunda:

Benim hayatım, otobüsün buğulu camlarından dışarı bakmak gibi. Amaçlarımı veya varış noktalarımı anlayamıyorum, etrafımdaki insanların hareketlerinden çıkarımlar yapmaya çalışıyorum. Camı silemiyorum, dış etkenleri değiştiremiyorum. Yalnızca sönük ışıkların hızla süzülüp geçmesini izliyorum. Kafamda planlarla, kulağımda huzurlu notalarla uyuyakalıyorum. en iyisini umarak.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder